“Batum’da Haçapuri” başlıklı yazımdan sonra beklerdim ki, Gülkız
Tulay hanım çıkıp özür dilesin camiamızdan. “Hata yaptım, daha dikkatli
hazırlanmak gerekirdi. Dalgınlığımıza geldi” Ya da bunun gibi bir şey.
Malum en az 200.000€ zararımız var, Avrupa Yaş Grupları
Şampiyonası organizasyonunu kaybetmekle. Başka bir yerde olsa, adama hesap
sorarlar bu şekilde görevini ihmal ettiği için.
Neden?
Açıklayayım: Sportif anlamda kayba hiç girmiyorum.
Turizm anlamında kayıptan söz etmiyorum bile. Ama en acısı, Organizasyonu
kazandığımızda Kuşadası’nda Avrupa Şampiyonasına katılacak yüzlerce sporcumuzun,
şimdi o organizasyona gidemeyecek olması.
Özür dilemesi gereken kişi çareyi
bana köşesinden imla ve mantık olarak anlaşılması zor bir dille saldırmakta buluyor.
Kime saldırıyor? Kendisine Başkan olması için destek veren kişiye. FIDE
Asbaşkanlığı koltuğunda o otursun diye koltuğu reddeden kişiye. Söylediklerimde
yalan mı var yahu? Harfi harfine doğru!
Ne yapmanız lazımdı hanımefendi? Ülkemizin çıkarı olan bir
konuda kişisel ihtiraslarınızı, kibirlenmeyi ve böbürlenmeyi bir kenra bırakıp; kimin
bilgisi varsa ondan yararlanmanız gerekirdi. En kötü olasılıkla, kaybedince çıkıp özür
dilemeniz lazımdı.
Geçenlerde camiamızda herkesin tanıdığı ve saydığı bir
dostum bana, “kabahat sende Keleş, Atalık ve Sanlı’dan sonra yine yaptın aynı
hatayı” dedi. Ben doğru olduğuna inandığım şeyi yaptım. Hatamı düzeltmesini de
bilirim.
Avrupa Yaş Grupları Şampiyonasını kaybetmemiz bence bir
görev ihmalidir. Bir anımı anlatayım.
2012 olimpiyatlarına adaydık ve
Dresden’e gidiyorduk. Zamanın Bakanı Murat Başesgioğlu bana;
“Ali Nihat Bey,
size adaylık için garanti mektubu, devlet garantisi, tanıtım bütçesi ve her
türlü desteği verdik. Satranç ve satranç olimpiyatlarını İstanbul’da düzenlemek
bizim için önemli, sayın Başbakan da size destek veriyor. Mutlaka olimpiyatları
alın.." Aslında Bakanımız çok nazikti ama satır arasını okuyan birisi, "almadan da gelmeyin” anlamını da çıkartabilirdi.
O organizasyonu alamasaydık ben azından özür dilerdim.
Şimdi Gülkız hanım, tertemiz olmasını istediği Mali Genel
Kurulda, istediği gibi sunduğu ve aslında çok da parlak olmayan tabloya bakıp
böbürleniyor ama, çok değil kısa bir süre sonra "yazdığı bu satırları", arkasından
sizlere anımsatacağım. Kibir, böbürlenme herkesi köreltir ve batağa götürür. Ayrıca, vefa sadece bir boza markası ve semt adı
değildir.
Türk Satrancının başına gelen bu olumsuzluktan dolayı, bu
kişinin orada görev yapmasına neden olduğum için ben camiamızdan özür
diliyorum. Her yazımda ve konuşmamda da tekrar tekrar özür dileyeceğim. Hata
bende, cezasını da çekmeliyim.
Ama emin olun, bu camia bunun üstesinden gelir.
Herkes, bir an durup düşünsün. Bu adam 12 yıl emek verip
2012’ye getirdiği Federasyonun Başkanlığı için her anlamda destek verdiği
birine, bu kadar neden kızar diye! Vardır önemli bir ya da daha fazla nedeni.
Şimdi Gülkız Hanımın kuruntusuna dönelim. Aslında bunu en
hafif anlamda bilgisizlik olarak açıklayabiliriz, ama etrafında danışmanı olan
arkadaşlarımız kendisine anlatıyordur diye düşünüyorum. Dinliyor mudur?
Sochi’de 8 Kasım 2014 günü gerçekleştirilen FIDE Yönetim
Kurulu toplantısından sonra, FIDE’nin farklı komisyonlarında görevlendirmeler
ilan edildi.
İlk bakışta çok sayıda temsilcimizin komisyonlarda görevler
aldığı görülüyor. Ben, niye orada olduğu anlaşılmaz alakasız bir kişi dahil, FIDE komisyonlarındaki temsilcilerimizin
hepsine canı gönülden başarılar diliyorum ve tebrik ediyorum.
FIDE Basın açıklamasından da görüleceği gibi ülkemizden 12
farklı görevde temsilci bulunuyor.
Ama bunların sadece 2 tanesi councillor (meclis üyesi) yani
komisyonda masrafları karşılanan ve oy kullanan üye. Onlar da sevgili FM IA Özgür
Solakoğlu ve Prof.Dr.Kıvanç Güngör.
Gülkız hanımefendinin kuruntusu bu. Etrafta “bakın nasıl
artırdık sayıyı, hani Ali Nihat güçlüydü?” varsayımını duydum, tebrik ederim
kapasitesinde kendisini, ama durum öyle değil!
Güçlü olan Gülkız Tülay değil, Türk Satrancıdır ve Gülkız Tülay ölçüleri ve değerleri bilmediği bir alanda almamız
gerekenin çok altında değer alıyor bu alışverişte. Ben FIDE’deki insanları iyi
tanırım. Şu anda: “Nasıl kandırdık TSF’yi; iyi ki Ali Nihat bıraktı gitti”
diyorlardır. Çünkü FIDE komisyonlarında gerçekte sadece temsil sayısı değil,
temsil niteliği çok önemlidir. Yakın zaman içinde bir konu ve e-postalarla bunu sizlere açıklayacağım.
Neden mi böyle diyorum? FIDE komisyonlarında, komisyon
başkanı, komisyon sekreteri ve councillor dışındakiler oy kullanamaz ve
normalde masrafları karşılanmaz. İsteyen herkes FIDE’de komisyon toplantılarına
katılabilirler. Üyeler ile izleyiciler arasındaki tek fark, üyelerin adları ve
resimlerinin FIDE sitesinde olmasıdır. Tabii bir de bu konuda söz söyleme
hakları vardır.
Gelin, 13 Ağustos 2014’te, yani bir önceki dönemdeki,
durumumuza bakalım!
2 Komisyon başkanlığı, iki üst komisyon üyeliği (merak edene
anlatırım ne demek olduğunu) 3 councillor (meclis üyeliği) ve bir komite
başkanlığı (hala devam ediyor onu yazmamış arkadaşlar) , 4 komisyon üyeliği
(member) var. Yani karar verici durumda olan 2+2+1+3=8 pozisyona ve dört
üyeliğe sahipmişiz. Şimdi 2 tane karar mekanizmasında yer alan arkadaşımız var.
Diğer arkadaşlarımızın kuşkusuz orda olması çok güzel bir şey ve birisi dışında
hepsine yakışır bu federasyonu temsil etmek. Tabii yukarıdaki komisyon
başkanlıklarından ikisi benimdi ve ben reddettim tekrar görev almayı, ama durum
budur, gerçek budur. Neden reddettiğimi ileriki günlerde yavaş yavaş
açıklayacağım.
Ben bu kazanımı da Özgür Solakoğlu’nun başardığını biliyorum
ve bravo diyorum kendisine. Özgür, görülüyor ki, FIDE’deki asıl temsilcimiz
olacak önümüzdeki süreçte. Kendisine yakışır. Az bile gelir…
Ama aklıma 2010 geliyor. Özgür’ün Milli Takımlar Sorumlusu
olmasına karşı çıkan, hakkında demediğini bırakmayan, daha sonrasında Satranç
A.Ş.’de görev almasına karşı çıkan kişi kimdi? Aynı kişinin Özgür Solakoğlu’nun
kıymetini geç de olsa idrak etmesini büyük kazanç olarak görüyorum. Ben “Özgür
satranç emekçisidir o yüzden kazanmamız gerekir, kardeşimizdir her zaman Türk
Satrancının ihtiyacı var” dediğimde neler dendiğini çok iyi anımsıyorum. E-posta arşivim çok güçlüdür, kimse unutmasın.
Gülkız Hanımın, Özgür Solakoğlu’nu bu şekilde
değerlendirmesi kuşkusuz yararlıdır.
Türk Satrancının efsane kadın sporcusu WIM Nilüfer Çınar’ı, mükemmel
hakemimiz Güran Ünal’ı, Fatma Öztürk’ü, Prof.Dr.Yusuf Doğruer’i, Doç.Dr.Selçuk
Burak Haşiloğlu’nu, Aşkın Keleş’i, Mişa’yı yeni görevlerinde canı gönülden
tebrik ediyorum, daha da iyi görevlere gelmelerini diliyorum.
Buraya kadar FIDE’deki görevlerimizden söz ettim. Şimdi bir
de Avrupa Satranç Birliği (ECU) komisyonlarındaki görevlere bakalım.
Avrupa Satranç Birliği’nde Hakem Konseyine seçilen yönetim
kurulu üyemiz ve ülkemizin en büyük satranç emekçilerinden birisi FIDE IO/FIDE
FA Halil Hilmi Darı’yı da canı gönülden tebrik ediyorum. Kendisine daha iyi
görevler yakışır, iyi ki var Halil bey.
Kasım Yekeler adlı yönetim kurulu üyemizin dili olması
dışında hangi meziyeti nedeniyle ECU Eğitim (Okulda Satranç) Komisyonunda olduğunu
anlayamadım. Eleştirmeden geçemeyeceğim bu görevlendirmeyi. Anlayan varsa bende öğrenmek isterim nedenini…
FIDE görevlendirmelerine bakınca anlaşılan odur ki, Gülkız
hanım dilin komisyon üyeliklerinde çok önemli olmadığını düşünüyor. O zaman
soruyorum, neden Aşkın Taşan ya da Olgun Kulaç ECU Eğitim Komisyonuna üye değil? Hatta
Simten Kaya, Enis Bilyap gibi çok kıymetli emekçilerimiz var Okulda Satranç
konusunda ciddi birikimleri olan ve dil konusunda da oldukça iyi olan. Onlar da bu görevde olabilirlerdi rahatlıkla.
Neden değiller?
Benim yanıtım net: Gülkız hanım, liyakat ve kifayete önem
veren birisi değil, onun için önemli olan oy hesabı, politik çıkar, konumunu
nasıl güçlendireceği. Umurunda mı Aşkın Taşan, Tahsin Aktar veya başka bir
satranç emekçisi? Ona oy getirmez onlar… Hesap bu.
“Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner”
Sevgiyle kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder